Psikolojik olarak herkes kötü zamanlar geçirir ancak bazı insanlarda kendine acıma hastalığı oluşur. Neden? Belirtileri nedir? Nasıl geçer? Bu yazımızda bunlara bakacağız.
Kişi çok acılara ve üzüntülere katlandığı zorlu bir yaşama maruz kaldığını düşünür. “Benim başıma neler geldi biliyor musun? Neler neler yaşadım. Yazık bana“.
Bu kişilerden sıkça “Ben zaten bitmişim. Benim hayatım mahvoldu. Her şey benim başıma gelir. Zaten bende şans yok ki” gibi cümleleri duyabiliriz.
Bunlarla birlikte kişinin hareketlerine, yaşam tarzına, kararlarına dahi yansır bu durum. Şimdi bakalım kendine acıyan insan nasıl olur.
Kendine acımak nasıl olur?
Kendine acıma modu bazı belli belirtilerle kendini gösterir. Kişi, yukarıda bahsettiğim cümleleri kurmaya meyillidir. Ayrıca listede yer alan belirtiler de önemli detaylardır.
- Kendine ve yaşadığı şeye gülmekte zorlanır
- Dram yaşama yönelimindedir
- Sosyal değildir
- Geçmişe takılıdır
- Başkalarının onu anlamasını bekler
- Özsaygı dorunu yaşar
- Kendini sevilecek biri gibi görmez
- Sağlıksız bir şekilde bencildir
- Kendini suçlar
- Hayatın akışını yakalamakta güçlük çeker
- Kendisi hakkında yanlış bir algısı vardır
- Gerçeklik hakkında yanlış algısı vardır
- Çoğunlukla depresiftir
- Kapana kısılmış hissi yaşar
Yaşadığı olayların olumlu yanlarını göremez ve geçip gitmelerine izin vermez. Çoğunlukla orada takılı kalır. Hayatın içinde gülüp, eğlenecek şeyleri bulmakta zorlanır.
“Hayatım acı, üzüntü dolu. Biri bitiyor biri başlıyor. Dertler hep beni buluyor” gibi cümleler kurması, bunlara odaklandığı için çok olasıdır.
Kendine acımak nasıl olur dediğimizde önemli belirtilerden biri de kişi, sosyal ortamlardan uzak durmaya çalışır. Arkadaşlarıyla, aile bireyleriyle görüşmezse olası sorunlar yine onun başına gelmez diye düşünür.
Kendine acımak denildiğinde kişinin geçmişe takılı kalması listenin önemli maddelerindendir. Psikoloji bize ego diye harika bir şeyden bahseder. Ancak burada dengeyi sağlayabilmek her zaman için kolay olmayabilir.
Kendine acıyan insan nasıl olur? Çok üzücü ve acılarla dolu olan hayatını anlatma eğilimde olur ve karşısındaki kişiden kendisini anlamasını ve onaylamasını ister. Özellikle onaylanmak önemlidir. “Bunlar normal şeyler” gibi bir tepki verdiğinizde “Hayır ama…” diye cümleyi devam ettirip sizi inandırma çabasına girebilir.
“Kendimi acındırmak bana normal geliyor. Zaten bana acımaları lazım. Yaşadıklarıma baksana, bunlar kimin başına gelmiştir.“
Siz de ona acıyana kadar yaşadığı üzücü olayı veya hayatı anlatmaya ve sizi ona acımaya ikna etmeye çalışır. Siz ne zaman ki ona acırsınız, o zaman kendini rahatlamış hisseder.
Hem özdeğer hem özgüven sorunu yaşayan bu kişilerin kendileri hakkında çok üzücü bir algıları vardır. Kendilerini çok güçsüz, kırılgan, duygusal, sorunlarla başa çıkamayacak biri gibi algılarlar. Kanatları kırılmış bir kuş gibi hissederler.
Sevilmeye layık olmadığını düşünmek
Kendine acımanın çok önemli belirtilerinden biri de sevilmeye layık olmadığını düşünmek. “Kim beni sevsin, bana değer versin. Ben sevilmeye, aşık olunmaya, değer verilmeye layık değilim ki“.
Kişi kendini oldukça değersiz görür. Bu yüzden de herkesin onu o şekilde görmesi onun için çok kabul edilebilirdir.
Oysa kişi etrafındaki insanları kendisi uzaklaştırmakta olduğunu fark etmez. İlişkide her şey yolunda giderken kendisi sorunlar çıkartmaya başlayabilir. İlişkiyi sabote etmek için elinden geleni yapabilir.
Bunun içinde çaresizlik durumu yaratmak olabilir. Çünkü kendisi de hayatında çaresi olmayan sorunlar yaşamıştır ve bu durum onun için tanıdıktır. Aynı çaresizliği daha sonraki ilişkilerinde de kendisi oluşturabilir.
Ortada herhangi bir sorun yokken, kendisine acıdığı ve kendisini sevmediği için bir anda “hayır, ben sevilmeye layık değilim, bir dakika” diyerek uyanış gibi bir hale girerek, ilişkiyi bozabilir.
Bu kişilerde empati sorunu da olabilir. “En büyük acıları ben yaşadım, senin yaşadığın da bir şey mi” diye düşündükleri için birilerinin ona karşı iyi davranabileceğini düşünmez ve sadece onun sorunlarına odaklanıp, onları onaylamalarını bekler.
Kendine saygı duymak
Karşıdaki kişi ona isterse binlerce kez “kendine acımaktan vazgeç” desin, o bunu kabul etmeyecektir çünkü farklı bir algıya sahiptir. Kendine saygı duymak, anı yaşamak, olumlu yönleri görebilmek onun için zordur.
Yaşadıklarından dolayı başkalarını suçlayabilir. Ailesini, şansı, kaderi. Ve daha sonra kendini suçlamaya başlar. Çok değersiz bir insan olduğu için şu anda bu durumda olduğuna inanır.
Bu bir kısır döngüdür ve içinden çıkabilmesi, zinciri kırabilmesi için kişinin bunu fark etmesi gerekir. Çünkü çaresizlik modundan, yardım alma isteğine geçmesi gerekir. Ve bu yardımı ilk önce kendinden almalıdır.
Yeni sorunlardan özellikle kaçınma isteğinde olduğu için sosyal ilişkileri kötüdür, hayatıyla ilgili adımlar atmaktan çok çekinir. Kurban psikolojisi yaşayan bu kişiler bir yerden yine mutlaka bir sorun çıkacağına inanırlar.
Bu kişilerde depresyon sıkça görülür. Çünkü içinde oldukları kısır döngü onları da rahatsız ve mutsuz etmektedir ancak bu döngüyü destekleyen bir yaşam ve düşünce şekline sahiplerdir. Bu da onları derin bir çıkmaza sokar.
Sırtlarında koca bir sepetle yaşadıklarını hissederler. Her şey onlara ağır gelir. Bir anda her şeyi bırakıp gitme eğilimdedirler. Veya bu noktaya gelmeleri zor değildir.
Kendime acımayı nasıl bırakabilirim?
Kendine acımak, zaman zaman herkesin yaşadığı bir durumdur. Ancak bu durum yaşam şekliniz olduğunda sizi derin bir yalnızlığa ve mutsuzluğa iter. Kendime acımayı nasıl bırakabilirim?
En önemlisi kendine karşı merhametli olmak ve kendine acıdığının farkına varmaktır. Kurban psikolojisine girmemek ve sorunla mücadele etmektir. Durumun sorumluluğunu almak ve olumlu düşünme teknikleri üzerine çalışmaktır.
- Hislerinle yüzleş
- Sinyalleri gör ve kontrolü ele al
- Gerçekçi sorulara gerçekçi cevaplar ver
- Olumsuz düşüncelerini olumsuz hareketlere dönüştürme
- Enerjini çözümlere ver
- Şükretmeyi alışkanlık haline getir
Kendine acımak nasıl geçer dediğimizde bu liste bize ihtiyacımız olan her şeyi söyler. Mutsuzluk, yas, hayal kırıklığı gibi tüm hislerimizle yüzleşmeli, sebeplerini anlamalı ve bunları sesli bir şekilde söylemeliyiz.
“Neden mutsuz hissediyorum? Bu beni neden bu kadar çok üzüyor? Bu üzüntü bana neyi hatırlatıyor? Kimi hatırlatıyor? Böyle hissettiğimde hangi yanım besleniyor?“
Her şeyin ters gittiğini düşündüğümüzde, bu hareketlerimize de yansır ve domino taşı gibi her şey dağılabilir. Oysa ilk taşta ortada bir sorun olduğunu fark edersek, bu sinyalleri görürsek ve durumu kontrol altına almak için bir şeyler yaparsak çözümlere odaklanabiliriz.
“Her zaman mı şanssızım? Bütün hayatım gerçekten mahvolmuş durumda mı? Bana iyi hissettiren bir tek şey bile yok mu?” gibi gerçekçi sorulara gerçekçi cevaplar vermemiz, yanlış bir biçimde kudurduğumuz gerçeklik algısını değiştirebilmemiz için önemlidir.
Kendine acımaktan kurtulmak
Elimizde 50 birimlik bir enerji olduğunu düşünelim. Ve önümüzde iki bardak var. Biri bu enerjiyi koyduğumuzda buhar olup uçacak, diğeri bize oksijen sağlayacak ya da su verecek. Hangisine koyalım?
Kendine acımaktan kurtulmak aslında bu kadar basit. Enerjiyi olumlu, pozitif sonuçlar için kullanmayı seçmek bizim elimizde.
Hatalar yapabiliriz, yanlış kararlar verebiliriz bunlar hayatın içinde olan ve herkesin yaptığı şeyler. Burada önemli olan bunların sorumluluklarını almak, bunlardan ders çıkartmak ve bir sonraki adıma geçebilmek.
Kendine acıma hastalığı sadece “daha iyisi olabilirdi, neden böyle oldu” diye üzülmek yerine “sahip olduklarım için teşekkür ederim” şeklinde şükretmekle bile geçebilir.
Neye inanıyor olursanız olun, şükretmek sahip olduklarımızı fark etmemiz için çok önemlidir. Sahip olmadıklarımıza odaklanmak yerine elimizdekilere minnet duymak gerçeklik algımızı geliştirir.
Aynı zamanda motivasyonumuzu yükseltir, kendimizi sevmemizi, saymamızı destekler. O yüzden bunu her gün yapmak için kendimize vakit ayırmalıyız.
Bir Cevap Yazın